Tokat Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece
Tokat Masaj Salonu Hizmeti – Masör Ece
Tokat Masaj Salonu haftada bir Zaza ile ben, yaşlıca bir kadının gözetiminde kızlarla oğlanların dans öğrendiği bir oTokat gitmeye başladık. Derse gideceğimiz günlerde, kuzenim Annie’nin verdiği, üzerime sımsıkı oturan gök mavisi bir elbise giyerdim. Makyaj yapmam yasaktı. Ailemizde, makyaj yasağını çiğneyen bir tek kuzenim Madeleine olmuştu. Madeleine, on altısına erişince, gizlice boyanmaya başlamıştı. Babam, annem, Marguerite teyzem parmaklarıyla onu göstererek, “Madeleine, sen pudra süre gelmişsün!” derlerdi.
Madeleine, hemen çocuksu bir tavır takınır, “Hayır teyze, vallahi billahi ki sürmedim, ” diye yanıt verirdi. Ben de büyüklerle birlikte alay ederdim onunla: Yapmacık olan her şey “gülünç”tü. Her sabah aynı terane tekrarlanırdı: “Boşuna inkâr etme Madeleine, işte gene pudra sürmüşsün. Bir kilometre öteden görünüyor.” bigün, ya on sekizindeydi, ya on dokuz, patladı Madeleine: “Pekâlâ, neden sürmeyecekmişim?” diye. Sonunda itiraf etmişti; zafer büyüklerindi! Madeleine’in verdiği yanıt, beni düşünmeye yöneltti. Hiçbir yönden, doğal halimizle yaşamıyorduk nede olsa. Bizimkiler, “makyaj cildi bozar” derlerdi.
Tokat Masaj Salonu bakardık da teyzemlerin kırışmış yüzleri, makyaj yapmamanın karşılığını hiç görmediklerini ortaya koyardı. Makyaj yapmayı bir tartışma mevzusu haline getirmek istemiyordum. Bu yüzden dans okuluna, eski püskü bir entariyle, biçimsiz taranmış saçlarla, iyice ovalanmış bir surat ve parıl parıl bir burunla giderdim. Vücudumu nasıl saklayacağımı bilemiyordum. Ne denize giriyordum ne de bisiklete biniyordum. B unlan oluşturmaya kalkıştığımda, kendimi, ispanyol dansözü kılığına girdiğim günkü kadar garip buluyor, huzursuz oluyordum. Hepimiz bana bakıyormuş benzer biçimde geliyordu.
Tokat Masaj Salonu
Tokat Masaj Salonu derslerinden de hoşlanmamaya başladım. Fakat sebebi başkaydı bunun. Dans dostum beni kollarına aldığı, göğsüne bastırdığı zaman, midemde kelebekler uçuşuyormuş gibi oluyor, uzun süre unutamadığım bir duygu duyuyordum. Eve dönünce kendimi meşin koltuğa atıyor, tanımlayamadığım ve bana ağlama isteği veren bir halsizlikle yerimden fapırdayamıyordum. Derslerimin çokluğunu bahane ederek, dans derslerine gitmekten caydım. Zaza epey informasyonçti. Bigün, “Annelerimiz bizi dans ederken seyrediyorlar da, akıllarına hiçbir şey gelmiyor. Ne saf şeyler!” dedi. Ablası Lili’ye, büyük kuzenlerine takılır dururdu:
“Hadi, hadi! Kız kıza dans etseniz bu kadar hoşlanacağınızı yutturamazsınız bana!” Zaza’nın dans etmeyi, anlamını şöyle bu şekilde bildiğim flört etmeye bağladığını düşünüyordum. On iki yaşlarındayken, o saflığım içinde fiziksel istekle, kucaklaşmanın, sarılmanın ne demeye geldiği konusunda bir fikrim vardı; oysa on yedi yaşımda, kuramsal olarak çok daha çok şey bildiğim şekilde, tüm bu olup bitenlerden bir şey anlamıyordum. Bu saflığımda, belirli bir kendi kendimi aldatmaca var mıydı bilemiyorum; ama ne olursa olsun, seks ürkütüyordu beni. Sadece bir tek fert, o da Titite, fiziksel aşkın, dünyanın en doğal şeyiymiş benzer biçimde alınabileceğini kabul ettirmişti bana. O güzelim yapısına utanç yaraşmıyordu; utanca yer yoktu bunca güzellik içinde. Hele gözleri parlayarak ilk evlendikleri geceyi anlatırken daha da bir güzelleşiyordu. Simone teyze, Titite’in nişanlısıyla “fazla ileri” gittiğini ima ediyor, annem bunun saslınü bile ettirmiyordu. Bu tartışmalarını yersiz buluyordum, ister evli olsunlar, ister olmasınlar, bu iki gencin birbirlerine sarılıp sevişmeleri beni hiç şaşırtmıyordu.